31 Mart 2013 Pazar

Dünya’nın ilk kilisesinin bulunduğu, 2700 yıllık bir geçmişe sahip olan, hoşgörü ve medeniyetler şehrimiz Antakya aynı zamanda Türkiye’nin ilk camiini de barındırıyor.

Türkiye’nin ilk camii olma özelliğini taşıyan bu camii adını Hz.İsa tarafından Antakya’ya hak dinini yaymak için gönderilen havarilere ilk inanan kişi olup, Hz. Muhammed (S.A.V.)’in geleceğini 600 yıl önceden söyleyip ona da iman eden Habib-i Neccar’dan alıyor.

Habib-i Neccar’ın adı hem Kuran’da hem İncil’de
geçmektedir. Cami içerisinde özel bir camekânda Hz. Muhammed (S.A.V.)’in sakalı şerifi de yer alıyor. Caminin adını aldığı Habib-i Neccar günümüzde Müslümanlar ve Hıristiyanlar tarafından rahmetle anılan önemli bir zattır. Hıristiyanlar onu ilk Hıristiyanlardan, Müslümanlar ise onu ilk Müslümanlardan saymaktadır. Habib-i Neccar marangoz olması sebebiyle Tahtacı Bektaşi – Aleviler de onu “Tahtacıların Piri“ olarak kabul ediyorlarmış.

İslamiyet’ten 600 yıl önce yaşamış bir zattan adını alan bu cami, 636 yılında Halife Hz. Ömer’in orduları tarafından yapılır ve kuruluş hikâyesi şu şekildedir; M.S 40 yılında Hz. İsa havarilerinden Yahya (Pavlus) ve Yunus’u (Yuhanna) Antakya’ya gönderir. Bu iki elçi Antakya’ya geldiklerinde koyunlarını otlatan marangoz Habib-i Neccar ile karşılaşırlar … Neccar onlara kim olduklarını ve nereden geldiklerini sorar. Havariler: ”Biz Hz. İsa’nın elçileriyiz. İnsanların putları terk edip Allah’a ibadet etmelerini hatırlatmak ve gelecek olan son peygamber Hz. Muhammed’i müjdelemek üzere geldik” derler. Neccar onlara iki yıldan beri hasta olan çocuğunu gösterir ve onu iyileştirmelerini ister… Elçiler Allah’a dua eder ve çocuk iyileşir. Bunun üzerine Habib-i Neccar, elçilerin davetini kabul etmiş ve müjdelenen son peygamber Hz. Muhammed’in geleceğini 600 sene önceden kabul ederek O’na iman etmiştir.

Havarilerin hak dinine davetini kabul etmeyen, puta tapan halk onları büyücülük yapmakla suçlar, eğer şehri terk etmezlerse onları öldüreceklerini söylerler. Havarilerin öldürüleceğini duyan Neccar dağdan koşarak gelir ve onlara inanmalarını söyler. Halk orada Havarileri ve Neccarı taşlayarak öldürür.(M.S 40)

Antakya M.S. 636 yılında Halife Hz.Ömer’in ordusu tarafından fethedilir. Burada son peygamber olarak H.Z Muhammed (S.A.V.)’e inanan Habib-i Neccar’ın ve Havarilerin mezarının olduğunu öğrenen Hz. Ömer’in komutanı Ebu Ubeyde Bin Cerrah fethin sembolü olarak bu mezarın yanına bir cami inşa eder ve camiye Habib-i Neccar’ın adını verir.

Cami, tarihinde iki defa Haçlılar tarafından fethedilip Kiliseye çevrilir ama en sonunda Selçuklular tarafından alınarak camii yapılır

II Abdulhamid Han'ın Cuma Selamlığı

Osmanlı İmparatorluğu'nun 34. Padişahı Sultan II Abdulhamid Han'ın Cuma Selamlığı

Osmanlıda Kuşevleri

OSMANLI; herkese hak, adalet, merhamet veren büyük bir devlet, medeniyet, ve İslam Hilafetiydi. Osmanlı, kuşlar için yaptığı yuvalara dahi öyle bir zerafet, güzellik, ve ilim katmış ki Osmanlı'nın kuşevleri bile bizim bugünkü evlerimizden bin kat azametli ve muhteşem..

PERU'DAKİ ESRARENGİZ İCA TAŞLARI


PERU'DAKİ ESRARENGİZ İCA TAŞLARI

Dünyadaki çözülmeyi bekleyen en büyük bilmecelerden biri, ica taşları olarak bilinen ,Colomb öncesine ait yaklaşık 15.000 adet üzerinde gravürler bulunan bir taş kütüphanesidir.Bu taşlar bir çöl ehri olan Peru’ daki İca şehri yakınlarındaki bir mağarada bulunmuşlardır.İca başkent Lima’ dan 300 km. Uzaklıkta bulunmaktadır.60’ lı yıllarda bir çiftçi Nasca çizgilerinden çok uzakta olmayan bir yerde bir mağarada taşlardan oluşan bir tepe bulduğunu açıklamıştı.Bazıları ise gömülü haldeydi.Çiftçiilk önce cebinde bir kaç taşla gelmişti.Ancak bir yığın taşla tekrar geri gelmesi pekde uzun sürmedi.Bir zaman taşları turistlere satarak iyi para kazandı.Artık çiftçiyi tanımayan yoktu.Kısa zamanda bir arkeolog ordusu bu mağaraya geldi.Bu arada taşlarla Peru hükümetide ilgilenmeye başladı.Ve Peru’nun yağmacılarla dolu ikinci bir Mısır olmasını istemediler.Çiftçiyle ne tür bir anlaşma yapıldığını kimse bilmiyor ancak, tutuklanmasından ve hapis cezası almasından sonra birden bire sattığı o taşların sahte olduğunu ve onları kendisinin yaptığını belirtti.Bu işi turistlerden para yürütmek için yaptığını ve işlerin buraya kadar varacağını tahmin edemediğini söyledi.1966 yılında Dr. Javier Cabrera, doğum gününde üzerinde çizimler bulunan küçük bir taş hediye aldı.Çizimler ona eski geldi,çünkü taşın üzerinde ilkel bir balık çizimi vardı.Dr. Cabrera çiftçinin en iyi müşterisi olmuştu bu arada. Daha sonra Dr. Cabrera çiftçiyle konuşmaya gitti ve çizimleri nasıl yaptığına ait bir çok soru sordu.Ve bir çok çelişkili cevap aldı.Adam çizimleri kendisinin yaptığını ısrarla söylüyor,ancak bunun ömür boyu hapiste tıkılı kalmaktan korktuğu için söylediği belliydi.Doktor çiftçiden birkaç bin adet taş satın almıştı.Ve bu taşlardan daha kaç tane olduğunu öğrenmek istiyordu.Sanki çiftçi her hafta daha çok taş yapıyordu.Cabrera çiftçi tarafından uyutulduğuna inanmaya başlamıştı.Yani çiftçi taşları kendisi yapıyordu.Çiftçi taşları nasıl imal ettiğini anlatmayı reddediyordu.Doktor bir hesap yaptı.Buna göre çiftçi hergün en az 1 taş hazırlarsa bütün taşları hazırlaması 40 yıl sürecekti.Bu imkansızdı.Dr. Cabrera taşların üzerindeki resimler hakkında cevaplara ulaşmak için hemen işe koyuldu. Taşlar bir çok değişik boyutlardaydı.Bazıları avuç içine sığacak kadar küçük, bazıları ise bir köpek kadar büyüktü.Taşlardaki çizimler kesintiye uğramadan çizilmişlerdi.Yani sanatçı elini kaldırmadan çizmişti.Gravürler taşın orjinal renginden daha açık renkteydiler.Fakat oyuklardaki renkler daha koyuydu.Buda gösteriyor ki taşlar uzun zaman önce kazınmışlardı.Taşlar andesit içermekle birlikte griden siyaha değişen renlerde volkanik özelliklerde gösteriyordu.Bunun yanında çok sert olan bu taş türünü ilkel aletlerle kazımak çok zordur.Almanya’daki bir labaratuar taşlardaki oyukları (kazınan yerleri) inceleyerek ,kazıma işleminin eski bir zamanda yapılmış olduğu sonucuna vardı.Ayrıca taşların bulunduğu bölgede milyonlarca yıl öncesine ait fosil ve kemik kalıntılarına rastlandı.


İbrahim Paşa'nın oğlu

Kanuni Sultan Süleyman Han'dan:

Kanuni, şehzadelerini muhteşem bir törenle sünnet ettirir. Kısa bir süre sonra da veziri İbrahim Paşa'nın oğlu sünnet olur. Törene Kanuni de davetlidir. Bir ara Kanuni, vezirine der ki:-"Söyle bakalım İbrahim Paşa. Senin tören mi daha muhteşem, benimki mi?"-"Elbette benimki sultanım"Kanuni şaşırır. Sebebini sorar. Vezir:-"Benim oğlanın düğününe koskoca cihan padişahı davetliydi ve geldi. Sizinkinde böyle bir davetli var mıydı?" der...

Turan Ordusu


AVRUPADA PANİK MANŞETLERİ ATILDI 

Yapılan açıklamalar bununla sınırlı kalırken, Avrupa'da bazı televizyon kanalları haberi son dakika ve flaş olarak duyurdu. Avrupa medyasına göre bu ordu TURAN Ordusu.Bazı gazetelerin attığı panik manşetlerinde ise daha farklı detaylara yer vereliyor. Gazetelerin haberlerine göre bu ordu, Türk devletlerini tehtit eden dış güçlere karşı orduların bütün imkanlarıyla birlik olup gerekirse silah gücüyle karşılık verecek. Diğer görevi ise müslüman ülkelerin can güvenliğini korumak olacak.Yine aynı haberlerde Turan ordusunun birçok alanda; gelişmiş silah üretimi, füze kalkanı, uzun mesafeli füze, savaş uçakları, savaş gemileri, helikopter ve insansız savaş uçakları üretimi içinde ekonomilerini ve bütün güçlerinibirleştiriceği yazılıyor..Sadece 4 devletin bünyesinde bulunan 2 milyon 800 binlik asker gücü sayısı başta İsrail olmak üzere birçok ülkeyi korkutmaya yetti..