28 Nisan 2013 Pazar

Lazerler kayıp Honduras şehrinin keşfine yardımcı oldu


Lazerler kayıp Honduras şehrinin keşfine yardımcı oldu

Arkeologlar, Honduras'ın Mosquitia bölgesinde, bakir yağmur ormanı ile gizlenmiş bir yerde, Ciudad Blanca'nın kayıp şehrine ait olduğunu düşündükleri harabeleri keşfettiler.

Efsaneye göre altınlarla dolu olan ve 1500'lerde ispanyol Hernando Cortes'in arayıp durduğu "Beyaz Şehir", tüm girişimlere rağmen bulunamamıştı. Ancak modern araştırmacıların kullandığı yöntem, önceki kaşiflerin kullandığı tekniklere göre biraz farklı.

Günümüz araştırmacıları küçük bir uçakla bölge üzerinde uçtu ve milyarlarca lazer atışı yaptılar. Bu lazer atışları sayesinde bölgenin ağaçlar altında kalan kısmının 3 boyutlu topografik haritası çıkarıldı.

Light detection and ranging (LiDAR) – Işık Tespit ve Mesafeleme ismi verilen ve ilk kez kullanılan bu teknik, antik kalıntılarını haritalamak için kullanıldı. Bu teknik arkeolojinin dışında Ulusal Bilim Vakfı tarafından insansız hava araçları ile felaket bölgelerini haritalamak, askeri izleme ve casusluk, erozyon tespiti, nehirler ve okyanusların sığ bölümlerini haritalamak için de kullanılıyor.



İlk “modern” dünya haritası

İlk “modern” dünya haritası

İlk “modern” dünya haritasına bakın ve gözleriniz bayram etsin!
Venedikli bir keşiş Fra Mauro

1450’de Venedikli bir keşiş olan Fra Mauro, kartografi uzmanlarının dediğine göre bilinen “ilk modern dünya haritası”nı yaratmış olabilir. 250 yıl sonra bu haritanın bir kopyası yapıldı ve kopya İngiliz Kütüphanesi’ne kondu.
Fra Mauro’nun haritası

Ama bu harita yaşının ötesinde nedenlerden ötürü ilginç. Brain Pickings’den Maria Popova’nın yazdığına göre bu küresel tasvir, 1450-1800 yılları arasında, haritaların altın çağını yaşadığı dönemde yapılmış. Bu yıllarda haritalar sadece deniz yolculuklarında kullanılan bir araç olmanın ötesinde ayrıca birer sanat eseri olarak algılanırdı. Bir sanat yapıtı olarak görülen bu haritalar bir tür kültürel ve sosyal statü sembolüydü.
Propaganda aracı olarak haritalar

Başka bir deyişle, bu antik haritalar bir tür propaganda aracı olarak kullanılıyordu (kimileri hala böyle kullanıldığını savunuyor). İngiliz Kütüphanesi’nin kartografi küratörleri Peter Barber ve Tom Harper bu eserlerden “Harikulade Haritalar: Güç, Propaganda ve Sanat” adında bir koleksiyon yarattı. Küratörler bu antik haritaların sadece deniz yolculuklarında kullanılmadığını şu sözlerle savundu:

“[Fra Mauro’nun Dünya Haritası] Güney’i gösteriyor; çünkü 15. yüzyıl pusulaları Güney’i gösterirdi. Harita, Portekizlilerin Afrika’da keşfettiği şeyleri göstermekle kalmıyor; ayrıca ortaçağa ait ve klasik kaynakların da otoritesini sorguluyor. Venedik’te sergilenmesi planlanan harita Marco Polo’nun üstün başarıları üzerinde duruyor. Ayrıca İngiliz Doğu Hindistan Şirketi’nin bu haritayı sipariş etmesi İngilizlerin Portekiz İmparatorluğu’nun varisi olduklarını ima ediyor.”

22 Nisan 2013 Pazartesi

Yeniçeri Ayaklanmaları Kronolojisi

Yeniçeri Ayaklanmaları Kronolojisi

1446’da Edirne’de Buçuktepe eylemiyle II.Mehmed’ Manisa’ya gönderip babası II.Murat’ı 2.kez tahta oturtan Yeniçerilerin son ayaklanma girişimleri 1826’daydı ve Ocaklarının söndürülmesi, kendilerinin de imhasıyla sonuçlandı.

4 Mayıs 1481 – Başlar Mızrakta

Fatih’in ölümünü gizleyerek Cem’in tahta geçmesini amaçlayan Vezir-i Azam Karamani Mehmed Paşa’yı katleden Yeniçeriler başını mızrağa geçirip İstanbul’da dolaştılar.

24 Nisan 1512 – Yavuz’un Cülusu

II.Bayezid'in şehzadeleri arasındaki taht mücadelesinde Yavuz Selim'i desteklediler; II. Bayezid'i tahttan çekilmeye zorladılar, Yavuz padişah oldu.

2 Nisan 1589 – Ulufe İsyanı

Sipahiler, düşük ayarlı ulufe akçesi yüzünden Divan-ı Hümayun’u bastılar. Beylerbeyi Mehmed Paşa ile Defterdar Mahmud Efendi III.Murat’ın fermanıyla idam edildi.

1 Nisan 1600 – Sipahi Terörü

Düşük ayarlı akçe yüzünden eyleme geçen sipahiler, sarayın rüşvet işlerini çevirdiği iddia edilen Yahudi kadın Ester Kira’yı parçaladılar. Oğulları da idam edildi.

6 Ocak 1603 – Celali Bahanesi

Anadolu’daki Celali isyanı nedeniyle eyleme geçen Kapıkulları, kimi vezirlerin azlini, yeterli görmeyerek III.Mehmed’i ayak divanına çıkarttılar. Saray ağaları öldürüldü.

6 Şubat 1603 – Sokak Savaşı

Sipahilerle Yeniçeriler, sadrazam değişikliği yüzünden üç gün boyunca İstanbul sokaklarında muharebe ettiler.

18 Mayıs 1622 – Büyük Katliam

Osmanlı tarihinin en korkunç ayaklanması gerçekleşti. Vezirler, ağalar öldürüldü. I.Mustafa ikinci kez tahta oturtuldu; II. Osman öldürüldü.
7 Şubat 1632 – Saraya Yürüyüş

Kapıkulu Ortaları Topkapı Sarayına yürüdü. Babıhümayunu aşıp Ortakapı’nın önüne geldiler. IV. Murad’ı tehdit ettiler. Hafız Paşa’yı parçaladılar.

2 Mart 1632 – Ayak Divanı

Bir kez daha saraya yürüyüp IV.Murad’ı ayak divanına çıkarttılar. Yeniçeri ağasının, defterdarın konaklarını yağmaladılar. Kapıkulu terörü haziran ayına kadar sürdü.

8 Ağustos 1648 – İbrahim Boğuldu

Ocak ağaları ve ulema aralarında anlaşarak Sultan İbrahim’in tahtan indirilmesini kararlaştırdılar. 7 yaşındaki IV.Mehmed tahta oturtuldu; Sultan İbrahim 10 gün sonra boğduruldu.

13 Haziran 1651 – Günlerce Yağma

Ulufeleri geciken sipahiler ağalarını taşlayıp isyan başlattılar. Eylemler, yağmalar, öldürmeler günlerce sürdü. Çocuk padişah IV.Mehmed ayak divanına çıktı.

2-10 Eylül 1651 – Kösem Sultan Olayı

Saray hareminde, içoğlanları ve baltacılar Büyük Valide Kösem Sultanı boğdular. Sancak –ı Şerif çıkartılarak halk ve esnaf eyleme çağrıldı. Kapıkulu ağları oligarşisi sona erdi.

28 Şubat 1656 – Vaka-i Vakvakiye

Acemioğlanları, sipahiler veyeniçeriler ayaklandı. Çok kimse öldürüldü. Cesetler ağaç dallarına baş aşağı asıldı. Olaylar ”vak’a-i vakvakiye” diye adlandırıldı.

5 Eylül 1687 – Kapıkulu Ayaklandı

Batı cephesinde bozguna uğrayan ordu, İstanbul’a dönerken ayaklanan Kapıkulları IV.Mehmed’in tahttan çekilmesini istediler. Kelleler kesildi ve padişah tahtan çekildi.

15 Temmuz 1703 – Müftü Vakası

İstanbul’da başlayıp Edirne’de sona eren ve Müftü Vak’ası (Edirne Vak’ası) denilen ayaklanmaya Cebeciler öncülük etti. II.Mustafa tahttan çekildi.

28-29 Eylül 1730 – Patrona Halil

Patrona Halil’in yönettiği kanlı ayaklanmada, Sadrazam Nevşehirli Damat İbrahim Paşa ve kimi vezirler boğdurulup cesetleri sürüklendi. III.Ahmet tahttan çekildi. I.Mahmud cülus etti.

25 Mayıs 1807 – Kabakçı Mustafa

Nizam-ı Cedid yeniliğine karşı başlatılan eylemlerde, ayaklanmacıların başı Kabakçı Mustafa’nın terörü sonucunda III.Selim tahttan çekildi. IV.Mustafa cülus etti.

16 Kasım 1808 – Orduya Karşı

Sekban-ı Cedid adıyla modern bir ordu kurulmasına karşı çıkan ve Alemdar Mustafa Paşa’yı alaşağı etmek isteyen Yeniçeriler ayaklandı.

28 Şubat 1821 – Sona Doğru

Ulufe Divanı için ayaklanan ve türlü rezaletler sergileyerek saraya yönelen Yeniçeriler, halktan suçsuz insanları öldürmekten çekinmediler.

16 Haziran 1826 – Vaka-i Hayriye

Tüfekle talimi kabul etmeyip kazan kaldıran Yeniçerilere karşı Sancak-ı Şerif çıkarılıp, halk kutsal bayrak altına çağrıldı. Boğazlar Muhafızı Hüseyin Paşa, Topçu Karacehennem İbrahim Ağa, Yeniodalar’ı topa tuttular. Yeniçerilerin çoğu öldürüldü, kaçanlar yakalandı. II.Mahmud yeniçeriliğin kökünün kazınmasını buyurdu. Vaka-i Hayriye denen olayla Yeniçerilik son buldu.

21 Nisan 2013 Pazar

İstanbul Latin İmparatorluğu (1204-1261)

İstanbul Latin İmparatorluğu (1204-1261)

Haçlıların 1204'te İstanbul'u ele geçirmelerinden sonra kurdukları devlet. Yapay feodal bir yapıdaydı ve Bizans İmparatorluğu topraklarının yalnızca bir bölümünü içine alıyordu. 1182'de ayaklanan şehir halkı, Latinlerin işyerlerini, evlerini yağmalamış, Latin nüfusun bir kısmını kılıçtan geçirmişti. 1204'te Kudüs'e gidecek olan Haçlı Orduları, İstabul'u işgal etti, lehri yerle bir ederek bir Latin İmparatorluğu kurdu. İlk kral da Flandralı Baudoin (1204-1206) oldu.
Bu işgal şehrin gerilemesine de yol açt; öte yandan Galata ve Pera'da yerleşen Venedikliler, Cenevizliler daha da zenginleşti. Katalonya, Provence ve Floransa'dan gelen tacirler, yeni koloniler kurdu. Latinler, Yunan kilisesine çok bağlı olan şehir halkına bir türlü otoritelerini kabul ettiremediler. 1217'den sorna imparatorluk gerilemeye başladı. 1261'de Bizanslılar şehirlerini geri alarak Latinleri kovdu. Böylece İstanbul Latin İmparatorluğu da sona erdi. Ne var ki şehir bir daha eski durumuna ulaşamadı. Daha sonraki yıllarda yaşanan veba salgını ile Bizans İmparatorluğu'nun topraklarını yitirmesi, şehri de yoksullaştırdı. Bir anlamda Latin istilası, Bizans İmparatorluğu'nun çöküşünün başlangıcı olmuştur.

Kaynak: Büyük Larousse

AB'den 900 milyon dolarlık lazer projesi

AB'den 900 milyon dolarlık lazer projesi

AB, ‘Extreme Light Infrastructure’ adı verilen proje kapsamında inşa etmek istediği iki büyük lazer sistemiyle nükleer atıkların buharlaştırılması ve kanser tedavisinde atılım yapılmasını istiyor. Avrupa Komisyonu yetkilisi Shirin Wheeler, lazerlerin bir tanesinin Çek Cumhuriyeti’nde, diğerinin ise Romanya’da inşa edileceğini açıkladı. Wheeler, Macaristan’a da bir araştırma merkezi kurulacağını ifade etti. İnşa edilecek lazer sistemlerinin, buüne kadar geliştirilen tüm lazerlerden 10 kat daha güçlü olması planlanıyor.

Lazerlerin, hava boşluğunda atom altı parçacıkları oluşturabilecek kadar güçlü olacağını ümit eden AB’li uzmanlar, bu şekilde nükleer atıkları ve kansere neden olan tümörlerin birkaç saniye içinde yok edilmesini hedefliyor.
Projede yer alan isimlerden Romanyalı Nicolae-Victor Zamfir, Macaristan’daki araştırma merkezinin faaliyete geçmesinin ardından en fazla iki yıl içinde ilk önemli sonuçları almayı umduklarını söyledi.

Romanya’nın Magurele kasabasında inşa edilecek olan tesisin 10 MW güç harcayacağı belirtildi. Bu rakam, ABD’de yaklaşık 2500 hanenin enerji tüketimi olarak ifade edildi. 2017’de faaliyete geçmesi beklenen lazerlerin enerjisini, jeotermal pompalar sağlayacak.

2 Nisan 2013 Salı

Uzay'da başıboş gezinen bir gezegen

Kanada-Fransa-Hawaii Teleskopu ile birlikte ESO’nun Çok Büyük Teleskop’unu kullanan gök bilimciler uzayda büyük olasılıkla yıldızı olmadan dolaşan bir gezegen buldu. Keşif, şimdiye kadarki en heyecan verici serbest dolaşan gezegen adayı olmasının yanı sıra, 100 ışık yılı uzaklığıyl bu tür nesneler arasında Güneş Sistemi’ne en yakın örneklerden birisi olarak kabul ediliyor.

Başıboş dünyalar, gezegen ve yıldızların oluşumuna ışık tutabilir. Gök bilimciler, görece yakın olması ve çevresinde çok parlak bir yıldızın yokluğu nedeniyle yeni keşfedilen gezegenin atmosferini detaylı bir şekilde inceleme fırsatı buldu. Ayrıca bu nesne gökbilimcilere gelecekte Güneş dışındaki yıldızların etrafında bulunan ötegezegenleri görüntülemeyi hedefleyen aygıtlar hakkında bir öngörü imkânı verdi.

Serbestçe dolaşan gezegenler, herhangi bir yıldıza bağlı olmadan uzayda dolaşan gezegen kütlesindeki cisimlerdir. Bu tür nesnelerin olası örnekleri daha önceden de bulunmuştu, ancak yaşları bilinmeden bunların gökbilimciler tarafından gerçekten gezegen mi yoksa yıldız olacak kadar madde biriktiremeyen bir kahverengi cüce mi olduklarını öğrenmek mümkün değil.
Gök bilimciler buna rağmen yakın bir genç yıldız topluluğu olan Hareketli AB Doradus Grubu’na ait olduğu görülen CFBDSIR2149 adı verilen bir nesne keşfettiler. Bu yeni gök cisminin özelliklerini test etmek için Kanada-Fransa-Havaii Teleskopu ile gerçekleştirilen gözlemler ESO’nun Çok Büyük Teleskop’unun gücüyle birleştirildi.

Horus’un Gözü (Wedjat) Sembolü

Horus, Eski Mısır dininde bir gözü ay, bir gözü Güneş olan şahin biçimindeki Tanrı’nın adıdır. Horus, Anıtlarda bir atmaca ya da milan çaylak ile temsil edilmişti.
Efsaneye göre Horus, Osiris’in oğludur ve babasının cesedinin tohumundan oluşur. Horus büyüyüp güçlenene kadar İsis, onu saklar. Horus, güçlenir ve Seth ile savaşır. Bu savaşta Horus Seth’in hayalarını koparır. Seth de Horus’un gözünü parçalar ve Horus, çıkan gözünün yerine “Uraeus” adlı bir yılanı takar. Bu yılan daha sonradan firavunların egemenlik simgesi olmuştur. Annesi İsis parçalanan gözü yeniden tek parça haline getirir, ama o göz görmez. Horus, tek gözlü olarak yaşamaya devam eder. (Güneş ve ay tutulması, Horus’un gözünün parçalanması ile oluşur) Savaşı kazanan Horus, gözünü geri alır ve onu babasına armağan eder. Horus, Osiris’in ardılı olarak gösterilir. Bazı anlatılara göre Horus ile Seth arasındaki savaşta tanrı Tot, hakemlik eder ve savaşa son verir. Savaşta Seth yenik düşer. Osiris ölüler dünyasısın kralı iken savaşın sonunda Horus yaşamın kralı olur. Seth ise her türlü kötülüğün tanrısı olmaya devam eder.

Horus’un gözü, manevi anlamıyla, vicdanın gözünden hiçbir şeyin kaçmayacağını, insanın iç âlemindeki her niyetini ve yaşamdaki her davranışını gözden kaçırmayan bu merhametsiz yargıcın keskin bakışını sembolize eder. Bu vicdanın 24 saat kapanmadan açık kalan gözüdür. Bu yüzden Güneş ve Ay, Horus’un gözleri olarak ifade edilir. Çünkü Güneş ve Ay’ın her ikisi nöbetleşe, gece ve gündüz insanın üzerinden eksik olmaz, Horus’un 24 saat açık kalan gözleri gibi. (Bu nedenle Horus’un gözü güneşle temsil edilen Ra’nın gözü olarak da ifade edilir.) Bu, vicdanın karşıtı olan nefsaniyetin hiç işine gelmez; nefsaniyeti ve kötülüğü temsil eden Seth de bu yüzden bu gözü çıkarmaya çalışmıştır. Eski Mısır mitolojisine göre Horus, sonunda bu gözünü babası Osiris’e vermiş ya da Osiris’in kullanımına bırakmıştır.
Horus’un gözü, biçimsel anlamıyla, Tanrı’nın “bir”liğini (tekliğini) matematiksel olarak gösteren bir semboldür. Bu anlam şöyle açıklanır: Bir bütün ikiye bölündüğünde 1 / 2 elde edilir. Bu da ikiye bölündüğü takdirde 1 / 4 elde edilir. İşleme bu şekilde hep ikiye bölme ile devam edilirse sırasıyla, 1 / 8, 1 / 16, 1 / 32 ve 1 / 64 elde edilir. Bunların tümü toplandığında ise 63 / 64 bulunur. Buradan şu sonuç çıkar: Bir bütün, sürekli olarak ikiye bölünmeye devam edilirse, toplam değerde, sonsuzluk hariç, hiçbir zaman bire, birliğe ulaşılamaz; yalnızca Mutlak (Allah) bir’dir. Horus’un gözü “glifler” denilen parçalardan oluşur ki, bu altı parça, sırasıyla, 1 / 2, 1 / 4, 1 / 8, 1 / 16, 1 / 32, 1 / 64′ü ifade eder.
Geleneğe göre, Horus’un gözü Seth adlı tanrı tarafından parçalanmıştı. Bu parçaları Thot adlı tanrı (ibis kuşu ile temsil edilen tanrı) bir araya getirerek Horus’u yeniden göz sahibi etmişti. Bu gözün muhtelif kısımlarını temsil eden kesirlerin toplamı 63 / 64 etmektedir. Bu sebeple, Thot’un sihir yoluyla buradaki noksanı tamamladığı Kabul edilmekteydi.

Reçete kelimesinin asıl kaynağını Eski Mısır’da aramak gerekir. “Horus’un Gözü” ya da daha bilindik adıyla “Tanrı Ra” ve onu, temsil eden “Ra’nın gözü” sembolü reçete kelimesine kökenlik etmiştir. Horus’un gözünün basit bir şekli olan R harfi, Galen’den günümüze ilaç reçetelerinde (R ya da Rp) kullanılmaktadır. Tıp tahsilinin bir kısmını Mısır – İskenderiye’de tamamlayan Galenus, hastalarına etkili olabilmek için kullandığı bazı mistik semboller yanında Ra’nın Gözü Hiyeroglifinden de bir telkin aracı olarak faydalanmıştır. Galenus’u örnek alan hekimlerde aynı yolu takip ettiklerinden, bu sembol, zamanla esas kaynağından uzak diyarlarda ne anlamı olduğu bilinmeden, daha sade çizgilerle ifade edilmeye başlanmıştır. Temelde makyajıyla zaten R harfine benzeyen Horus’un gözü şekli, çizgilerin basitleşmesiyle tamamen R harfi şeklini almıştır. Bu sebepledir ki eczacılığın Ortaçağ’da ayrı bir dal olarak ortaya çıkışıyla R ‘ye yeni bir anlam uydurulmuştur. Bu dönemde tıp dili Latince olduğundan, hekimin eczacı tarafından hazırlanmasını istediği ilaçların terkibini yazdığı reçetelere “alınız” anlamına gelen “recip” kelimesinin ilk harfi olduğu ileri sürülmüştür. Daha sonra Fransızca’nın Avrupa’da tıp dili olarak kullanılması sırasında yine aynı anlama gelen recipez’nin iki harfi Rp kullanılır olmuştur.